Tuz Gölü'nü ve Kapadokya gezimizin ilk gününü anlatmamın üstünden aylar geçti, ikinci güne ancak gelebildik. Gerekli gereksiz çok fazla fotoğraf çekince düzenlemesinin ne kadar uzun sürdüğünü tahmin edeceğinizden mazur göreceğinizi umuyorum.
Kapadokya'daki ikinci günümüze balonları izleyerek başlamak için gün doğumuyla uyandık.
Otelin terasındaki yerimizi alıp manzarayı izlemeye koyulduk.
Balonlar birer birer havalanmaya başlayınca öyle güzel bir manzara çıkıyor ki ortaya... Birçok turist profesyonel makineleri kapmış balonlarla güzelleşen gün doğumu manzarasını fotoğraflıyordu.
Terastan bir müddet izledikten sonra Panorama Noktası denilen yerden daha güzel görebileceğimizi düşünüp arabaya atlayıp oraya gittik. Panorama noktası Uçhisar'dan Göreme yolunu girdiğinizde hemen karşınıza çıkıyor.
Eşimin sürekli "bence hiç güvenli değil" demesi, benim de hamile olmam sebebiyle biz binmeyi hiç düşünmedik. Ara ara içim gitmedi değil gerçi:) Kapadokya'ya gitmişken bütçeniz yeterliyse yapmak lazım. Özellikle Göreme'de adım başı balon firması var. Sabah 4 gibi katılımcıları otellerden servisle alıyorlar, balon gezisi de 1-1,5 saat sürüyor. Fiyatlar da 300 liraya yakın. Yani gitmişken iyi para biriktirip gitmekte fayda var ;)
Herhangi bir sebepten balona binmek istemezseniz, bizim yaptığımız gibi izlemeye devam edebilirsiniz.
Özellikle alçalıp vadilere girdiği kısımlar çok zevkli olsa gerek.
Yalnız izlerken balonların inişlerini dikkatle takip edin, yoksa kafanıza inme ihtimali yüksek. Minicik görünen o balonlar inerken biz baya uzak mesafede olmamıza rağmen bizim arabanın üstüne gelir mi acaba diye korktuk :)
Balonları izledikten sonra kahvaltı için otele döndük.
İlk yazımı okumayanlar için tekrar etmekte fayda var. Otelimiz Uçhisar'da Taka Ev'di. Tavsiye ederim.
Yalnız mağara odaları değil, normal bir odayı tercih edin de geceleri rahat nefes alarak uyuyabilin:)
Çömlekler her yerdeler!
Kahvaltıdan sonra hemen Göreme'ye doğru yola koyulduk.
İstikamet Göreme Açık Hava Müzesi.
Kapadokya'da arabadan sonra en çok ihtiyaç duyacağınız şey Müze Kart. Eğer daha önceden almadıysanız, Göreme Açık Hava Müzesi'nden hemen alabilirsiniz. Sivil 30, öğrenci 15 liraydı hatırladığım kadarıyla. Zaten sadece bu müzenin giriş ücreti o kadar. Kartı aldığınızda ise bir yıl boyuncaTürkiye'deki Kültür Bakanlığı'na bağlı tüm müze ve ören yerlerine ücretsiz girebiliyorsunuz. Kapadokya'da gezilecek yerlerin çoğunda da geçerli.Muhakkak edinin.
Göreme Açık Hava Müzesi'nde çok sayıda erken dönem Hristiyanlarının yaşadığı, kullandığı kilise, manastır, şapel var. Kilise denince öyle Avrupa'daki gibi büyük kiliseler beklemeyin tabi. Bunlar duvarlarında belli boyamaların yer aldığı daha çok birer oda boyutunda mekanlar.
Göreme Açık Hava Müzesi içerisinde bir de ayrıca ücret ödeyerek girebildiğiniz Karanlık Kilise var. Fresklerin zarar görmemesi için böyle bir uygulamaya gidilmiş. Bir odayı görmek için 8 lira vermek zorundasınız, fotoğraf çekmek de yasak. Lakin hemen belirteyim freskler gerçekten çok etkileyici. Çok az gün ışığı gördükleri için renkleri neredeyse hiç bozulmamış, çok çok canlılar.
Müzedeki kiliseleri gezerken girişte satılan sesli rehberlerden almak faydalı olabilir. Yoksa açıklamaları okumaya üşenirseniz, hımm, güzelmiş, aman hep aynı işte falan diyerek geziyorsunuz :)
Müzeyi gezdikten sonra geri dönüş yolundaki güzelliklere göz atmayı unutmayın.
Şunu alıp eve getiresim geldi resmen :)
Yolda bir önceki gün önünden geçtiğimiz ancak Müze kartımız olmadığı için girmediğimiz Çavuşin Kilisesi'ne uğradık.
İçerisi de çok büyük değil zaten. Beş dakika kadar bir süre gezmek için yeterli oluyor.
Göreme Açık Hava Müzesi'nden sonraki durağımız Zelve Açık Hava Müzesi oldu.
Müze kartlarımız ile hemen girip, uzun bir parkurda bulduk kendimizi.
Açık hava müzelerinin, hele de Kapadokya'da olanların da cilvesi bu işte.
Sürekli yürümek, merdiven tırmanmak durumundasınız.
Burada da bir parkur boyunca görebileceğiniz kiliseler ve yerleşim alanları var.
Ben açıkçası ilk ikisinden sonra pes edip kendimi bir ağaç gölgesine attım.
İlk üç ay atlayıp zıplamamak lazım onu geçtik, merdiven çıkmaktan ciddi biçimde harap olmuştum. Havanın sıcaklığı da eklenince- 30 Ağustos-, çok zorlamaya gelmiyor.
Eşim yarım saat kadar kendi başına gezdi. Gezisinin en ilginç kısmı 1950lere kadar burada bir köy olduğunu öğrenmesi, köyün camisini görmesi olmuş.
Onun dışında vadi böyle bir yerdi...
Buradan çıkınca durmadık tabi.
Bu sefer de Ürgüp'e doğru yola koyulduk.
Burası bilerek durduğumuz bir yer değildi, ancak kalabalığı görünce bir bakalım dedik ve böylece listemizde de olan Deve formlu peribacalarını görmüş olduk.
Ürgüp'de ise Üç Güzeller denilen peribacalarını gördük.
Hemen bu peribacalarının yanında hediyelik eşya alacabileceğiniz bir sürü stand var. Fiyatları da uygun, göz atmakta fayda var.
Sonrasında da adını hatırlamadığım ancak Kapadokya'da adım başı göreceğiniz vadilerden birini izleyerek günün yorgunluğunu atmak üzere otele döndük.
O kadar erken kalkınca arada biraz uyumak şart oluyor tabi:)
No comments:
Post a Comment